İsrail ve İran, Van’a Ne Kadar Uzak?

Seçimler Bitti: Bundan Sonra Önümüzü Görebilecek miyiz? başlıklı 9 Nisan tarihli son yazımda yerel seçimdeki hezimete rağmen iktidarın, muhalifler üzerindeki baskıyı azaltmayacağını düşündüğümü söylemiş ve bu bağlamda Kürt Sorunu bahsinde oldukça kısa bir değerlendirme yapmıştım. Bu değerlendirmede Kürt Sorunu’nun dış politika konusunda bir değerlendirme yapılmadan anlaşılamayacağını belirtmiştim. Bu yazıda Van örneğinde bu durumun görülmediğini de eklemiştim.

Türkiye uzun bir dönemdir dünyadan kopuk yaşıyor. Hatta bırakalım dünyayı kendi çevresinden dahi kopuk bir durumda Türkiye. Rusya – Ukrayna savaşı bu konuda önemli bir örnek. Rusya’nın, Ukrayna’ya savaş açması bütün dünya için sürpriz olmuş olabilir ama muhtemelen en çok Türkiye için sürpriz olmuştur. Şubat 2022’de Putin’in Ukrayna’ya “özel askeri operasyon” diyerek savaş başlatmasından öncesi için Türkiye’de medya taraması yapıldığında bu konuya ilişkin herhangi bir değerlendirmeyi geçelim bir haber bile bulmak çok zor olacaktır.

Şu anda dünya gündeminde Rusya – Ukrayna savaşını bile gölgede bırakan bir savaş söz konusu. 7 Ekim’deki İsrail’e saldırıların başlattığı ateşin diğer devlet topraklarına yayılma tehlikesi hala mevcut. Halihazırda İsrail’in Suriye’deki savaşla birlikte sürekli olarak Suriye’ye gerçekleştirdiği hava saldırıları son dönemlerde özellikle arttı. 1 Nisan’da İsrail’in, Suriye’nin başkenti Şam’da İran konsolosluğunu vurması bu sıcak çatışmaların ateşini iyiden iyiye çıkardı. Her ne kadar İsrail, teknik olarak İran toprağı sayılan konsolosluğu değil de hemen yanında bulunan ve yine İran’ın kullanımda olan konutu vurmuş olsa da bu saldırıda İran Devrim Muhafızları’nın ülke dışındaki örgütlenmelerinden Kudüs Gücü’nden üst düzey komutan Muhammed Rıza Zahedi ve beraberindeki 10’dan fazla kişi öldürüldü. O günden beri İran’dan bir misilleme bekleniyor. İran her ne kadar doğrudan doğruya İsrail’i hedef alan saldırıları kendisi gerçekleştirmekten kaçınsa bile bu olası misillemenin sonucunun ne olacağı belirsiz. İran’ın Ortadoğu’da Suriye, Irak, Lübnan ve Yemen gibi ülkelerde etkisi oldukça yüksek. İsrail’in bu saldırılarının Ortadoğu’yu çok daha büyük çatışmaların yaşandığı bir yer haline getirmesi işten bile değil. Türkiye’nin Suriye’de kontrol ettiği alanları arttırma hevesi ve Irak sınırları dahilinde İran’la sürdürdüğü nüfuz mücadelesi bu bakımdan oldukça hassas.

Türkiye, dünyadan istediği kadar kopuk olsun, pek fark edilmemiş olsa bile bu gelişmelerin etkisiyle yakın zamanda karşı karşıya geldi. Ve evet bu, 31 Mart yerel seçiminden hemen sonra gerçekleşti. Bilindiği üzere Van Büyükşehir Belediyesi’nin başkanlığını Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi adayı Abdullah Zeydan çok büyük bir oy farkıyla kazanmıştı. Ancak burada hukuki ayrıntısına giremeyeceğimiz birtakım işlemlerle daha doğrusu Adalet Bakanlığı’nın içinde olduğu bir tuzakla Van İl Seçim Kurulu, mazbatanın Abdullah Zeydan yerine Adalet ve Kalkınma Partisi adayına verilmesine karar verildi. Ve akabinde yaklaşık 2 gün boyunca bu kararı protesto eden büyük çapta eylemler gerçekleştirildi.

Sadece Van’daki protestolarda toplamda 260 kişi gözaltına alınırken 2’si çocuk yaşta olmak üzere bu 260 kişiden 30’u tutuklandı. Van’daki eylemlere destek veren ve kararı protesto eden birçok eylem başka şehirlerde düzenlendi. Bu eylemler sonucunda da Yüksek Seçim Kurulu oy çokluğuyla söz konusu kararı bozdu ve mazbatanın Abdullah Zeydan’a verilmesine karar verildi. Eylemler böylece daha fazla yayılmadan son bulmuş oldu. Muhtemelen mazbata krizi nedeniyle bu şekilde protestoların olacağı hesaba katılmamıştı. Daha önemlisi sıkıyönetim uygulaması anlamına gelen ve Kürtlerin kazandığı belediyelere atanan kayyımların halkta bu kadar kızgınlık yarattığı görülmemişti belli ki. Halkın yoğun katılımla başladığı eylemlere birçok farklı şehirde birçok farklı kişi ve örgütlerce tepki verilmesi meselenin ne kadar büyüyebileceğine bir işaretti.

Yerel seçimlerde oy kullanan insanların sandığa yansıyan iradelerinin gaspı anlamına gelen bu durum, muhtemelen devlet yöneticilerini yeni durum değerlendirmeleri yapmak zorunda bıraktı. Ve bence iktidarın 31 Mart yerel seçimleri sonrasındaki değerlendirmelerinde İsrail’in 1 Nisan’daki İran’a yönelik saldırısının Ortadoğu’yu karıştırma ihtimali de göz önüne alındı. Seçim sürecinde bilindiği üzere yaz aylarında Irak ve Suriye’ye askeri harekat gerçekleştirileceği hem cumhurbaşkanı hem de genelkurmay başkanı tarafından defalarca dile getirildi. Böyle daha hassas bir döneme yaklaşılırken Ortadoğu’yu merkezine alan savaşın yakınlığı ihtimali şimdilik halkın tepkisini çekecek bu şekildeki adımların atılmasının önüne geçti. Bu yorumumu abartı bulanlar olacaktır. Kayyım politikalarının devam edip etmeyeceğine bağlı olarak bu yorumun sağlaması yakın zamanda yapılacaktır ancak tam burada bir bayram mesajına dikkat çekmek istiyorum.

Devleti yöneten koalisyonun küçük ortağı Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) lideri Devlet Bahçeli, Ramazan Bayramı dolayısıyla içerisinde bölücü, hain ve terörizm vurgularının bol olduğu bir bayram mesajı yayınladı. Bu mesajın en çok “Türkiye Cumhuriyeti sandıkta kurulmamıştır.” şeklindeki sözleri ve 31 Mart yerel seçim sonunda sandık vurgusu gündem olsa da çok önemli bir kısmı kaçırıldı. Açıklamanın başında “Rusya ile Ukrayna arasında süregelen savaş, Gazze’yi ablukaya alan İsrail soykırımı, İran ile İsrail’in karşılıklı alarma geçmesi, terörizmin hunhar eylem ve emelleri, yeni bir dünya savaşının telaffuz edilmesi küresel çapta barış, istikrar ve sükunete akut ihtiyaç olduğunu resmetmektedir.” şeklinde vurgu yapıldıktan sonra bayram mesajının sonunda sandık meselesine gelmeden önce ağzındaki baklayı çıkarıyor Bahçeli: “Sokakların hak arama yeri olmadığı, şiddet ve zor kullanarak olmayan bir hakkın alınamayacağı iyi bilinmelidir. Tam tersi bir süreç devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü sarsacak ve devlette zaaf oluşturacaktır.” Ve ardından tartışma yaratan sandık sözleri geliyor.

Bu sözler kamuoyunda tepki çektiği için bu yönüyle oldukça tartışıldı. Mesele daha çok AKP-MHP koalisyonunun anti-demokratik politikaları bağlamında okundu. Ancak bu mesajların bu kısmı kaçırıldı. İktidar, halihazırda Kürtler üzerinde uyguladığı baskının doğal olarak farkında ve bu baskının sonuçlarının neler olabileceğinin küçük bir örneğini Van’daki krizde gördü. Bahçeli’nin Van’daki haklın iradesinin gasp edilme girişimini “hukuki bir mesele” olarak görmesi iktidar açısından düşünüldüğünde şaşırtıcı değil. Asıl şaşırtıcı olan Van’daki eylemler sonrasında alınan pozisyonların, verilen kararların ve yapılan hazırlıkların yeterince değerlendirilmemesi.

Devletlerin silahlanma yarışının eşliğinde militarist politikaların yükseldiğine şahit olduğumuz bu günlerde olası bir bölgesel ve hatta dünyayı saracak savaştan temel çıkış yolunun Türkiye için demokratikleşmeden geçtiği çok açık. Türkiye, “Arap Baharı” için bir model olamamış olabilir ama barış için model olma konusunda Türkiye’nin her şeye rağmen hala büyük bir fırsatı var. Yeni bir çözüm sürecinin başlaması zor gözüküyor ama bu, Türkiye’nin yeni bir çözüm sürecine ihtiyacı olmadığı anlamına gelmiyor.