Bir Popülizm Dilemması: Hatay Yerel Seçimi ve TİP

Siyasetle ilgili konuşan hemen hemen herkesin diline pelesenk olan bir kavram var: Popülizm. Popülizm kimi zaman faşizmin yerine kimi zaman liberalizmin yerine hatta sosyalizmin yerine rahatlıkla kullanılabilen bir kavram. Türkiye’de liberalizmin de faşizmin de ne kadar doğru kullanıldığını düşündüğümüzde popülizmin doğru bir şekilde kullanılmasını beklemek hiç gerçekçi değil.

Örneğin 6 Şubat depremlerinden sonra Hatay’da Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) uzun yıllardır Hatay’ı yöneten ve doğal olarak depremde yaşanan katliamın sorumlularından büyükşehir belediye başkanı Lütfü Savaş’ı tekrar aday göstermesi üzerine Türkiye İşçi Partisi (TİP), eski futbolcu ve “seküler milliyetçi” İyi Parti (İP) listesinden milletvekili adayı olan ama seçilemeyen Gökhan Zan’ı aday gösterince popülizm suçlaması hiç olmadığı kadar çok kullanıldı.

Gökhan Zan’ın 6 Şubat depreminden sonra iktidara ve Lütfü Savaş’a en yüksek perdeden ve direkt olarak deprem bölgesinden karşı çıkışı, kendisini aday haline getiren en önemli etmen. Gökhan Zan, bu popülerliğini siyaseten pek iyi değerlendiremedi gerçi. Skandal diyebileceğimiz bir süreçten sonra TİP, Gökhan Zan’dan desteğini geri çektiğini açıklamak zorunda kaldı. Süreç sonundaysa seçimi popülizmin ayırt edici özelliklerini tarif ederken sık sık örnek verilen Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) adayının kazandığını da belirtelim. Lütfü Savaş’ın eski bir AKP’li olduğu ve belediye başkanıyken yeniden aday gösterilmemesi üzerine AKP’den CHP’ye geçmiş olması işin başka bir boyutu.

Gördüğünüz üzere ortada oldukça karışık bir durum söz konusu. Popülizm söyleminin popüler olmasıysa bu karışıklığı iyiden iyiye körüklüyor. Bu süreçte de görüleceği üzere karşındaki bir kişiyi, bir örgütlenmeyi veya hareketi suçlamak istersen ona popülist demen yeterli. Aslında popülistlerin doğalında gelişen en hızlı refleksleri, karşındakinin ne söylediği, ne yaptığı veya kim olduğundan bağımsız olarak onu düşmanlaştırma maharetleri. Yani aslında birilerini popülist olmakla suçlayan bir kişi aslında popülistin ta kendisi olabiliyor. Peki bu durumda kim popülist?

Bir siyasi hareketin iktidarı ele geçirmeyi veya dönüştürmeyi ya da yok etmeyi amaçlarken elindeki en önemli araç örgütlenmedir. Ne kadar hızlı örgütlendiğinse ne kadar hızlı popüler olduğuna göre değişecektir. Sonuç olarak iktidarı ele geçirmeyi veya dönüştürmeyi ya da yok etmeyi amaçlıyorsan popüler olmak zorundasın. Peki popüler olan herkes aynı zamanda popülist mi olmak zorunda? Hayır.

Popülistlerin nitelikleri üzerine tartışmalar devam ededursun üzerinde anlaşılan birkaç ortak özellikleri var. Federico Finchelstein, “Faşizmden Popülizme” adlı kitabında örneğin “popülizmin her durumda halk adına konuştuğunu, bunu da demokrasi adına yaptığını” belirtir (Finchelstein, 2019: 20). Jan-Werner Müller de “Popülizm Nedir?” adlı kitabında “Bir siyasal aktör ya da hareketin popülist olması için halkın bir bölümünün Halk olduğunu iddia etmesi, sadece kendisinin bu halk ile esaslı bir biçimde özdeşleştiği veya sadece bu gerçek ve doğru halkı temsil etiğini ileri sürmesi gerekir.” diye tarif etmektedir (Müller, 2019: ).

Popülistler sadece halk adına konuştuğunu değil bir şekilde karşısındakileri halka düşman olarak gösterebildiği sürece başarılı olabilir. Düşmanlaştırıcı söylemlerinse kriz anlarında alıcının çok olduğunu söylemeye gerek yok. Cas Mudde ve Cristobal Rovira Kaltwasser, “Popülizm Kısa Bir Giriş” adlı kitaplarında “insanları öfkelendiren skandalların, siyasi gerçekliği popülizm gözlükleriyle yorumlamaya yatkın hale” getirdiğini vurgulamaktadır (Mudde ve Kaltwasser, 2019: 124). Bu durumlarda yani “yurttaşların siyasi partilerin ve yönetimlerin kendilerini dinlenemediği ve taleplerini görmezden geldiğini hissettiklerinde popülizmin harekete geçme olasılığının, en azından sistem tarafından terk edildiğini hisseden seçmen çevrelerinde yükseldiğini” vurgularlar.

6 Şubat depremlerinde resmi rakamlarda bile 50 binin üzerinde insanın yaşımını yitirdiğini, milyonlarca insanın göç etmek zorunda kaldığı ve bunların getirdiği travmaları düşündüğümüzde ortamın popülizm için oldukça uygun olduğu açık. Bunu özellikle 6 Şubat’ı izleyen günlerde özellikle Suriyeli göçmenlere karşı geliştirilen düşmanlıkta gördük. Bunun üstüne hem AKP’nin 20 yıldan uzun bir süredir yönettiği devletin depremzedelerin yanına özellikle ilk 3 günde gidemeyişi hem de CHP’nin Hatay’ı yıllardan beri yöneten aynı ismi aday göstermesinin ülke genelinde yarattığı etki, insanların kendilerinin görmezden gelindiğini düşünmesine neden oldu.

Yerel seçim sürecinde aday belirlenme süreci eleştirilmeye gayet müsait olmakla birlikte popüler bir ismi aday gösteren TİP’in bu hareketinin popülist bir örnek olarak nitelendirilemeyeceğini düşünüyorum. Gökhan Zan’ın aylar önce milliyetçi bir partiden aday olması, TİP’in sosyalizm iddiasını pek taşıyamayan birisi olması parti adına olumsuz görünse de deprem özelinde o dönem karşı çıkışı simgeleyen isimlerden birisinin olmasının getirdiği popülerliğin seçim çalışmalarını kolaylaştıracağı su götürmez bir gerçek. Ayrıca Hatay özelinde popülist bir politika sürdürmek için göçmen karşıtlığını yükseltmek başta olmak üzere toplumun bir bölümünü düşmanlaştırıcı bir söylem üretilebilecekken bunun yapılmaması hatta bunun karşısında bir duruş geliştirmek oldukça önemli. Ayrıca gerçeği eğip bükerek yaratılan “alternatif bir gerçeklik” üzerinden değil de hakikat üzerinden yürütülen politik bir çalışmanın popülist olduğu iddia edilemez.

TİP’e yönelik bu popülizm suçlamasında TİP’in özellikle son yıllarda arkasına almış olduğu rüzgarın etkisi olduğu görmezden gelinemez. Açıkçası Türkiye’deki sol açısından farklı bir hava getirdiği herkesin malumu. Ancak genel seçimlerden sonra aldığı oyların yerel seçimlerde çok hızlı bir şekilde erimiş olması da dikkate değer. Partinin genel politikasını düşündüğümüzde popülizm adına farklı tartışmaların yürütülebileceği not etmek gerekir, parti ismi dahil olmak üzere. Ancak bunun başka bir yazının konusu olduğunu düşünüyorum.

Hatay örneğinde gördüğümüz üzere pek çok konuda olduğu gibi ülkenin popülizm konusunda da kafası karışık ve kavramları sadece çağrıştırdığı anlamlar üzerinden kullanma eğiliminde. Ancak bu eğilime kapılınması durumunda aşırı milliyetçi popülist hareketlerin, zaman zaman hızı düşse de, örgütlenmeye devam ettiği gözden kaçacaktır.

Popüler olan her harekete, her örgütlenmeye veya her kişiye popülist gözüyle bakmak popülizmle mücadelenin önüne rahat bir şekilde geçecek olmakla birlikte popüler olması gerekeni de engelleme potansiyeline sahip. Sonuç olarak toplumun hemen hemen her kesimiyle ilgili gerçek sorunların görmezden gelindiği ve bu sorunların çığ gibi büyüdüğü göz önüne alındığında yakın gelecekte popülizmle mücadele gerekliliği hiç olmadığı kadar yüksek olabilir. O yüzden teşhisi iyi yapmak gerekir.

Alıntılar:
Popülizm Kısa Bir Giriş – Cas Mudde ve Cristobal Rovira Kaltwasser – Nika Yayınevi, Mart 2019
Popülizm Nedir – Jan-Werner Müller – İletişim Yayınları, Şubat 2019
Faşizmden Popülizme – Federico Finchelstein – İletişim Yayınları, Ocak 2019

Hatay yerel seçimleri